Pazarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pazarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Mayıs 2019
Lacoste - Life is a beautiful sport
Bir reklam ama reklam değil. Önceki de çok iyiydi ama bu daha şey... #CrocodileInside
10 Aralık 2018
#DisconnectToConnect
Yurt dışında noel ve yeni yıl öncesi pek çok marka, yine pek çok insan için yılın özel olan bu dönemi ile alakalı kampanyalar düzenler. Bazıları kendi sektörü ile alakalı işlere imza atar. Havayolları insan buluşmalarına odaklanır, kimi de bizde Noel Baba diye bilinen Santa Claus'u kullanır. Aralarında iyi işler çıksa da çoğu gereksiz olur ve birbirine benzer.
Bazen de birleri çıkar ve daha farklı bir iş, yaşadığımız hayatı ve sosyal medyanın kapladığı yeri sorgulayan, sorgulatan bir şey yapar. IKEA İspanya #DisconnectToConnect mottosu ile harika bir proje gerçekleştirmiş. Video İspanyolca, İngilizce alt yazılı. Türkçe mealini okumak için bigumigu sitesindeki habere göz atabilirsiniz.
Bu kampanya dahilinde IKEA İspanya, noelin başladığı 24 Aralık ile 1 Ocak arasında tüm sosyal medya iletişimini durduracakmış. Tebrikler!
01 Ekim 2009
49€'ya Avrupa...
İster iş için gidiyor olun isterseniz 29 Ekim veya Kurban Bayramı için ne yapsak diye düşünüyor olun... işte fırsat; http://www.sunexpress.com/
11 Ağustos 2009
İzmir - Athens Inaugural Flight of SunExpress
We have organized an inaugural flight from İzmir to Athens, the new international destination of SunExpress, on 04 August 2009. Here is the memoir which we have presented to our passengers on this first flight;
04 Ağustos 2009 günü SunExpress'in yeni dış hat uçuş noktası olan Atina'ya İzmir'den bir "açılış" uçuşu organize ettik. Bu ilk uçuşta yolcularımıza sunduğumuz hatıra ise aşağıda;
Flights are on Tuesdays and Saturdays, for now. Tickets starting from €49. For further information and reservation;
Uçuşlar şimdilik Salı ve Cumartesi günleri. Biletler 49€'dan başlıyor.
Detaylı bilgi ve rezervasyon için;
01 Haziran 2009
A New Era: SunExpress
After a long break, I am back in the airline business.
As of today, I have joined SunExpress, which is a Joint Venture of Lufthansa and Turkish Airlines, as Corporate Marketing Manager. It is quite interesting and exciting that I have an airline brand after my Swissair times :)
Uzun bir aradan sonra havayollarına geri döndüm. Bugün itibariyle Lufthansa ve Türk Hava Yolları Ortak Girişimi olan SunExpress'e Kurumsal Pazarlama Müdürü olarak katıldım. Swissair zamanlarımdan sonra bir havayolu markam olması oldukça ilginç ve heyecan verici :)
09 Mart 2009
iGOA & I
Well... yes, it is true! I am no longer at iGOA anymore. It will always have a special place in my heart. My ex-partners will continue their journey.
I wish them good luck and all the best!
http://www.marketingturkiye.com/yeni/Haberler/NewsDetailed.aspx?id=12682
Evet... doğru okudunuz! Artik iGOA'nın bir parçası değilim. Kalbimde her zaman özel bir yeri olacak. Yolculuğa eski ortaklarım devam edecek. Kendilerine bol şans ve her şeyin en iyisini diliyorum!
Evet... doğru okudunuz! Artik iGOA'nın bir parçası değilim. Kalbimde her zaman özel bir yeri olacak. Yolculuğa eski ortaklarım devam edecek. Kendilerine bol şans ve her şeyin en iyisini diliyorum!
16 Aralık 2008
Dijital Pazarlama - Digital Marketing
Bundan yaklaşık 1,5 yıl önce yine Blogger'da Dijital Pazarlama adı ile bir blog açtım ve Türkiye'de bu konu yeni yeni kendine yol bulmaya çalışırken, Dijital Pazarlama ya da Online Pazarlama kavramları daha yeni yeni hayatımıza girerken ne olacağını görmek istedim.
Tabi ki bir blog mümkün olduğu kadar güncellenmeli, ziyaretçilerine her seferinde farklı içerikler, bilgiler sunmalı. Açıkçası aynı dönemde, vaktimin çoğunu yeni nesil interaktif ajanslar arasında yer alan şirketimiz iGOA için harcamak durumundaydım. Buna ek olarak o günlerde Dijital Pazarlama ile ilgili konu da bir blogu besleyecek kadar çeşitli değildi.
Bugün site istatistiklerden takip ettiğim kadarıyla her geçen gün bu bloga gelen kişi sayısı artmakta ve Google'da "Dijital Pazarlama" diye arama yapıldığında ilk sırada gelmekte. Buradan çok basit iki sonuç çıkartabiliriz;
1- Dijital Pazarlama ya da Online Marketing konusuna ilgi artmış ve her geçen gün artmakta
2- Halen bu konuda yeterli içerik oluşmamış ya da varsa bile toparlanamamış
Peki herkesin sorduğu ve araştırdığı bu Dijital Pazarlama nedir?
Ben bu konuda yeni yazımı hazırlamaya başladım bile. İlgilenenler ya da katkıda bulunmak isteyenler de bana buradan ulaşabilir, fikirlerini ve önerilerini paylaşabilir. Pek yakında görüşmek üzere.
I have created a blog in Blogger named Dijital Pazarlama (Digital Marketing in Turkish) almost 1,5 years ago and wanted to see what will happen while this issue building its path (in Turkey), Digital Marketing, or Online Marketing notions getting our lives.
No doubt, a blog should be updated regularly, deliver different content and/or information to its visitors every time they click. Frankly, during the same period, I had to spend most of my time for our company, iGOA, a new generation interactive agency.
Today, as far as I know from the site statistics, the number of visitors to this blog is constantly increasing, and when you Google "Dijital Pazarlama" it comes as the first link. We can extract two simple results out of this;
1- Interest in Dijital Pazarlama and/or Online Marketing has increased (in Turkey), and it is increasing day by day
2- Still, there is not enough content, or even if they exist, they are not gathered together
As everybody asks and searches, what is this “Digital Marketing”?
I have already started to prepare my new article about this. The ones interested or want to contribute can reach me through this blog and share their ideas and suggestions. See you soon...
13 Kasım 2008
Krizde Reklam - Çözüm Internet !
ABD'de başlayan ve dünyayı etkileyen global krizin etkilerini tüm şirketler hissediyor. Kimileri üretimini kısıyor, kimileri personel sayısını azaltıyor, kimileri harcamalarını kısıyor...
2001 yılında Türkiye'de yaşanan krizde bir çok firma ilk olarak reklam giderlerinde kısıntıya gitmişti. Ancak bunun yapılacak en doğru hareket olmadığı, krizi reklamla aşan firmaların kendini göstermesi ile kanıtlanmıştı.
Elbette her şeyin normale dönmesi biraz vakit alacaktır. Eminim şu anda firmalar hem reklam yapmak hem de çok para harcamamak için ne yapabiliriz diye düşünmekte.
Çözüm mü? Tabi ki Internet :)
Halen bir interaktif ajansı olmayanlara hemen bir tane edinmelerini (buyrun iGOA'ya), olanların da kısıtlı bütçelerle de olsa ne yapılabileceğini görüşmeleri pek faydalı olacaktır.
Unutulmamalıdır ki ulusal gazetelere çıkılacak bir veya iki yarım sayfa ilan bütçesine internette harikalar yaratılabilir, online kampanya yürütülebilir hatta advergame bile mümkün olabilir. Böylelikle hem hedef kitleniz ile iletişimi (ve duygusal bağı) koparmamış hem de kriz ortamında markanıza değer katmış olursunuz.
En azından yaklaşan yılbaşı döneminde akıllıca kurgulanmış bir mini kampanya bile işinize yarayabilir.
Bi düşünün!
iGOA - Let's GOA!
28 Ekim 2008
Work @ iGOA ? in GOA?
The FWA - Jobs and Careers for the Creative Industry:
Company: iGOA
Location: Goa, India
Position: Interactive Designer
Information: http://www.thefwa.com/fwa_jobs/igoa_job1008.html
To Apply: If you are up for a challenge, send your resume together with your portfolio to iGOA
For more about us: http://www.igoa.in/
iGOA – Let's GOA
01 Ekim 2008
Goa ofisimiz açık :)
Swissair'de çalıştığım zamanlarda Türkiye'de bayram seyran olduğunda tüm Türkiye'nin sessizliğe gömüldüğü, işyerlerinin kapandığı dönemlerde İsviçre merkeze bilgi verirdik; şu tarihler arası kapalıyız diye.
Bugün iGOA olarak Türkiye dışında da faaliyet göstermemizin ve bir ofisimizin olmasının avantajını yaşıyoruz. Soranlara "Istanbul ofisimiz kapalı, Goa ofisimiz ise açık, çalışıyoruz" diyoruz. Üzerinde Güneş Batmayan Ajans olmanın yanında bayram seyran çalışan da bir ajans olduk...
Hayırlısı :) Herkese de iyi bayramlar buradan...
15 Eylül 2008
International Young Interactive Entrepreneur (IYIE) Award 2008
Türkçe adıyla Uluslararası Genç İnteraktif Medya Girişimcisi Yarışması'na iGOA'nın kendi konseptinin oldukça yenilikçi ve "fark" yaratan bir fikir olduğunu düşünüerek başvurmuştuk.
İyi de yapmışız, "short list"e kaldık ve Perşembe sabah juri karşısına çıkıyorum. Yarışmanın birincisi Türkiye’de "Yılın Genç İnteraktif Medya Girişimcisi" unvanını kazanıp Kasım 2008’de İngiltere’de düzenlenecek olan uluslararası yarışmada Türkiye’yi temsil edecek.
http://www.britishcouncil.org/tr/turkey-arts-international-young-interactive-entrepreneur.htm
Hayırlı olsun mu? :)
01 Eylül 2008
Generation V
Merak ediyorum... bir gün aldığımız bir brief'de bir marka "hedef kitlem Generation V'dir" diyecek mi? Bugüne kadar aldığımız briefler hep AB grubu 25-35 yaş gibi tanımlanırken Generation V'de oyunun kuralları değişiyor ;)
Nedir bu diyenler için Gartner'dan güzel bir yazı işte burada;
http://www.gartner.com/it/page.jsp?id=721008
Bir sonraki yazım pek yakında burada.... İnteraktif Ajanslar olarak katılınabilecek yarışmalar ve bunların bizlere katkıları çevresinde şekillenmekte
07 Temmuz 2008
SEM & Flash Sites
Öncelikle SEM yani "Search Engine Marketing" olayını incelemek gerekiyor elbette... nedir bu SEM? Neden ihtiyaç duyulur? Her firmanın ihtiyacı var mıdır? Ne kadar bir kaynak ayırarak ne elde edersiniz?
SEM, kısaca özetlemek gerekirse günümüz internet kullanım alışkanlıkları göz önüne alındığında kullanıcıların / tüketicilerin bir ürün ya da hizmet almak için internet arama motorlarında yaptıkları aramalarda ilk sayfada listelenmek üzere yapılan pazarlama çalışmalarıdır. Bunun nedeni de büyük bir yüzde ile kullanıcılar arama motorunun sonuçlarında 3ncü sayfaya pek geçmedikleri ve genellikle ilk sayfada bulunan linklere tıkladıklarıdır.
Bu durumda ürün ya da hizmetinizi ilk sayfada listeletmek oldukça avantajlıdır. Tabi burada pek çok parametre devreye girmekte. Domain adınızdan websitenizin içeriğine, sitenize link veren site saysından sizin verdiğiniz linklere, ziyaretçi sayınızdan sitenizin güncellenme sıklığına kadar tonla nokta var.
Şunu açıkça ve altını çizerek söylemek isterim; hiç bir SEM çalışması size ilk sayfa garantisi veremez! Yapılacak tüm çalışmalar ilk sayfada yer alma şansınızı mantıklı bir çerçevede artırabilir ama bunun garantisi yoktur.
Uzun zamandır sektörümüzün karşılaştığı bir sorun da Flash sitelerin arama motorları tarafından okunamaması nedeniyle Flash ile üretilmiş sitelerin ilk sayfada listelenme şanslarının negatif yönde etkilenmsiydi. Bu durum elbette kendini ispatlamış markalar için pek geçerli değildi tabi ama görmezden gelinecek bir sorun da değildi. Bunu aşmak için biz interaktif ajansların çeşitli cinlikleri vardı elbette ;) Lakin bir SEM uzmanına sorduğunuzda asla yeterli değildi.
Bu da şu ikilemi doğuruyodu; trendlere uygun, hayallerin çok daha başarılı şekilde online ortama yansıtılabildiği Flash siteleri mi yoksa arama motorları tarafından rahatça indexlenebilen ancak tasarımda kreatif insanları oldukça kısıtlayan HTML siteler mi?
Bugün Marketing Türkiye'de okuduğum bir haber tüm bu sorunun çözüleceği yönünde çok güzel bir haber vermekte;
FLASH da artık arama motorunda!
Adobe System bugün yaptığı açıklamaya göre; zengin internet uygulamalarını ve dinamik web içeriğinin araştırma sonuçlarını geliştirebilmek için arama motorları endüstrisinin liderleriyle beraber işbirliğine girdi. Adobe Google ve Yahoo!’ya arama motorları tarafından keşfedilmesi olanaksız bilgileri açığa çıkarmak ve Flash dosya formatındaki arama motoru dizinini geliştirmek için etkin Adobe Flash Player teknolojisini sağlıyor.
Google arama motorunda Adobe Flash Player’ı piyasaya sürmeye başladı. Adobe’nin yardımıyla Google artık, kullanılan Flash teknolojisiyle sitelerdeki içeriği çok daha iyi bir şekilde okuyabiliyor ve kullanıcının daha fazla bağlantılı bilgi bulmasına yardımcı oluyor. Yahoo! da yakın bir zamanda Flash dosya formatındaki uygulamalar için geliştirilmiş bir web arama kapasitesini vermeyi ümit ediyor. Yahoo Arama teknolojisi Mühendisliği Başkan Yardımcısı Sean Suchter, “Aranabilir Yahoo Flash dosya formatını desteklemek için ihtiyaç duyulan webmaster’ı desteklemeyi taahhüt ediyor ve en mümkün olan uygulamayı tespit etmek için Adobe ile çalışıyoruz” dedi.
Ne güzel demiş Sean Suchter! İnteraktif Ajanslar Papervision'la halvet olmaya başlamışken ve Flash Player'ın v9.0'ı çıkmışken (ki bu hikaye 1996'da başlar) arama motorlarının Flash'ı destekleme, kabullenme kararı bence çok önemli mihenk taşlarından biridir. Vasrın yıl 2008 olsun... Hindistan'da denildiği gibi; Shanti Shanti :)
Camiamıza hayırlı olsun diyelim...
22 Haziran 2008
Cannes Cyber Lions
Her yıl düzenlenen ve reklamcılığın Oscarları olarak kabul edilen Cannes Lions bu yıl 55nci kez düzenlendi. Reklamcılığın hemen hemen her dalında çeşitli ödüller sahiplerini buldu.
İnteraktif Ajanslar olarak bizim ilgilendiğimiz kısmı elbette Cyber Lions. Her sene ödül alan ve short list'e kalan işler incelenir, dünyada neler oluyor, neler yapılıyor bakılır. Şahsi düşüncem Türkiye'de faaliyet gösteren İnteraktif Ajanslar içinden burada yarışabilecek 3-5 tane vardır ve ne yazık ki henüz ödül alabilecek bir noktaya gelemedik.
Bunun çeşitli sebepleri var elbette... Reklamverenlerin daha yeni yeni online mecrayı ciddiye almaya başlamaları ve buna bağlı olarak bütçesel anlamda halen istenilen noktalara gelinememesi, interaktif projeler için yeterli zamanın verilmemesi ve bunlara bağlı olarak İnteraktif Ajansların hayallerini, yaratıcılıklarını istedikleri gibi ortaya koyamamaları sayılabilir.
Ancak birileri çıkıp bunu tüm zorluklara rağmen başarmalı ve başaracaktır da!
Ben buna inanıyorum... bir gün, hatta yakın gelecekte Türkiye'den bir İnteraktif Ajans bir Cyber Lion alacaktır. Bu elbette zaman alan bir iş, bir süreç... zaman ve emek istiyor. İşte o gün, tıpkı 2000'de Galatasaray'ın UEFA kupasını aldığında olduğu gibi "çıta" yükselecek, başarı ve başarısızlık kavranları yeniden ele alınacak ve her şey çok farklı olacak.
O güne gelene kadar takibe devam! http://www.canneslions.com/winners/cyber/
iGOA - Let's GOA!
26 Mayıs 2008
IP - İnteraktif Pazarlama Dergisi
Nihayet artık bizim de, interaktif ajansların da sektörel bir yayını oldu! :)
Marketing Türkiye'nin sektörel yayın yaratma konusunda başlattığı yanılmıyorsam 3ncü girişim bu. IP'ye başarılar diliyorum. Eminim zamanla daha da gelişecek, objektif, bilgilendirici ve sektör tarafından sahiplenecek bir dergi olacak.
Son sayısında dikkatimi çeken sayfalar Interactive Advertising Bureau (IAB) Türkiye başkanı Levent Erden ile yapılan söyleşinin yer aldıkları oldu.
Aslında uzun zamandır birbirlerini tanıyan İnteraktif Ajanslar olarak tıpkı Reklamcılar Derneği gibi bir yapımız olması, sektörde belirli standartları oturtmamız gerektiği konusunda konuşup tartışırdık. Umarım RD ile dirsek temasında olan IAB Türkiye, söyleşinin başlığında yazıldığı gibi sektörün buz kıranı olur.
IP'nin bir başka haberinde denildiği gibi "Gelecek İnternettir"... peki siz ne kadar hazırsınız? Marka yöneticisi olarak halen bütçenizin % kaçını internete ayırıyor, bu mecraya yatırım yapıyorsunuz? Kullanıcı olarak internet hayatınızın ne kadar içerisinde?
13 Mart 2008
İnteraktif Ajanslar ve Reklam Ajansları
Başta Reklam Ajanslar, bizim tabirimizle offline ya da klasik ajanslar iki konuda düşüncelerini radikal biçimde değiştirmeye başladılar, başlıyorlar...
Birincisi internetin, yani online mecranın günümüzdeki önemi ve değeri. İkincisi ise online mecranın ajans içinde kurulacak ufak bir departman veya bir kardeş şirket açarak yürütülemiyeceği gerçeği.
Online Mecranın / İnternetin Önemi
Çok düz bir bakış açısından yaklaşalım. Bundan 3-4 yıl önce Türkiye'de internete erişimi olan kişi sayısı yaklaşık 10 milyon, bu kişilerin de sadece 1-2 milyonu ADSL kullanıcısıydı. Standart bağlantı hızı 256K maksimum bağlantı hızı ise 1GB. Peki bugün ne noktadayız? İnternete ulaşım imkanı olan kişi sayısı 20 milyonu aştı ve daha da önemlisi bunların çoğu ADSL kullanıcısı ve bağlantı hızı minimum 1GB. Yani teknolojik anlamda büyük gelişme var. Bir diğer etken ise hedef kitlenin her geçen gün gençleşmesi ve kitlenin internet ile büyüyen bir nesil olmaya başlaması.
Yani bir başka deyişle; günlük gazete okuyan, aylık dergilerden bir-iki tanesini eline alan, çizgi üstü TV kanallarını seyreden hemen hemen herkes internette. Azı yok fazlası var.
İnteraktif Ajans Kurmanın Zorluğu
Bir interaktif ajansın kaliteli ve başarılı üretim yapabilmesi için yönetim kadrosu ve kreatif direötör dışında bazı temel çalışanlara şiddetle ihtiyacı bulunmakta. Bunlar; tasarımcılar, actionscriptc kodcular ve programcılar. Üstelik bu arkadaşların yetenekli, tecrübeli ve kendini geliştirebileni makbul. Lakin Türkiye'de bu arkadaşlar o kadar az ve üniversitelerimizde ilgili bölümleri yeni yeni açıldığı için ciddi bir insan kaynağı sıkıntısı mevcut. Mesela benim bildiğim kadarıyla topu topu 5-6 tane actionscript kodcumuz, 3-4 tane de kreatif direktörümüz var. Peki bunca interaktif ajans varken yenileri bu elemanları nereden bulacak? Transfer yolu her zaman açık ama bu da bir kısır döngü zira bugün sizin 3 kuruş fazla maaş vererek kandırdığınız kişiyi bir başka oluşum 2 kuruş daha fazla vererek transfer edebilir ;)
Nereye varıyoruz?
Herkes kendi işini yapacak, kendi alanı olmayan hizmetler için o işi yapan ile işbirliğine gidecek. Bu işbirliğinin seviyesi interaktif ajans havuzu oluşturup projeler göre outsource etmekten tutun seçilen interaktif ajansa ortaklığa kadar gidebilen seçenekler yelpazeside bir nokta olacaktır. Önemli olan birlikte çalışabilme kültürünün oluşması ve karşılıklı saygı ve anlayış içerisinde birlikte yürümek.
Çözüm?
Biz iGOA olarak insan kaynağı problemini Hindistan'da Goa'da ofis açarak çözdük. Hintli programcılarımıza ek olarak Goa'da yaşamak isteyen, yurtdışından yetenekli web tasarımcıları ve programcıları da aramıza katılmakta. Şu anda 11 Türk dışında 7 Hintli, 2 Brezilyalı, 1 İsveçli ve 1 Fransız çalışanımız var.
Ajanslarla işbirliği konusunda da ciddi oluşumlar mevcut. Halihazırda 2 klasik reklam ajansına online projelerinde yardım etmekteyiz ve 3ncüsü de yolda. Demek ki olabiliyormuş :)
Bir gerçek var ki online mecra öyle veya böyle yoluna devam edecek, büyüyecek, gelişecek. Bu oyunun ne kadar içinde olursanız, ne kadar hakim olursanız ileride o kadar kazançlı olacak.
27 Şubat 2008
Reklamveren, TV’den uzaklaşıyor!
Reklamveren, TV’den uzaklaşıyor da nereye gidiyor diye soranlara güzel bir yanıt Marketing Türkiye'de okuduğum bir haberden geliyor;
National Association of Advertisers ve Forrester Research tarafından yapılan araştırmaya göre pazarlamacılar, son iki yılda televizyon reklamlarının etkisinin iyice azaldığını düşünüyor. Ankete göre, penetrasyonu yüzde 25’e yaklaşan DVR teknolojisi sayesinde reklamverenler, TV reklamı harcamalarını azaltmaya başlıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 28’i, çalıştıkları medya ajanslarının, TV mecrasındaki değişimler karşısında gerekeni yapamadığı görüşünde. Araştırma ayrıca, reklamcıların yarısının, DVR ve VOD programlarıyla çalışacak yeni reklam yöntemleri üzerinde denemeler yaptığını ortaya koyuyor. Katılımcıların yüzde 87’si ise bu yıl online mecraya daha fazla harcama yapacağını ifade ediyor.
Her ne kadar online mecra reklam bütçelerinden henüz yeteri kadar pay alamasa da dünyada ve ülkemizde bu yönde ciddi gelişmeler var. Elbette bu gelişme altyapının gelişmesi ve internet yaygınlığının (penetration) artması da etken.
25 Kasım 2007
İnteraktif Pazarlama Zirvesi 2007
Sektörümüzü buluşturan önemli etkinliklerden biri olan İnteraktif Pazarlama Zirvesi bu sene 28 Kasım 2007 tarihinde Hilton Convention Center'da gerçekleşiyor...
Bu seneki zirvenin konusu "İnteraktifin sihri ne?" MMI tarafından organize edilen zirveye katılım ve detaylı bilgi için tıklayınız
06 Ekim 2007
Sosyalleşme ve Networking
Bundan sanırım 1 yıl önce gerçekleşen bir Mobile Monday (MoMo) buluşmasında Alemşah'ın internet dünyası ve Web 2.0 konusunda yaptığı sunumda rastladığım Facebook'un ülkemizde de bu kadar popüler olabileceğini ya da Sosyomat'ın Web 2.0 akımını kullanan ve başarılı olan bir community sitesi olacağını kim bilebilirdi?
Bu arada aramızda (yeni nesil interaktif ajanslar yani) trendleri en sıkı takip eden Alemşah'ın hakkını teslim edelim.
İnternet ve İletişim
İnternetin gelişmesi ile insanlar bana göre en temel ihtiyaçlarından bir olan "iletişim" için yeni bir platforma kavuştu. İlk önümüze gelen yenilik "email" oldu. Şahsen ilk mail adresimi yanılmıyorsam 1995 yılında http://www.lycos.com/ 'dan almıştım ve ABD'ye eğitim için giden arkadaşlarımla yazışıyordum. Ne müthiş bir olaydı! Kısa zaman içinde herkesin bir email adresi oldu... Hoş bence elle yazılmış, zarfının üstünde pulu ile “normal” bir mektubun yeri ayrıdır, o başka bir tartışma konusu.
Sonrasında insanların hayatına mIRC girdi... IRC (Internet Relay Chat) insanlara internet üzerinden anında mesajlaşma imkanı sunuyordu. Yani email yaz, gönder, cevabını bekle, cevap yaz vs yerine tıkır tıkır yazışmaya başlamıştık. Kabul etmek lazım ki kullanıcı dostu değildi ama o tarihlerde bunun bir önemi de yoktu. Bunun devamında hikayesini 2007 yılında Doğan Yayın Holding'in düzenlediği "Buluşma" etkinliğinde bizzat kurucusu Joseph Vardi'den dinlediğim, internet tarihinin belki de en başarılı programlarından biri olan ICQ geldi. Artık yazışmanın öesinde “ooo”, “a aa” diyebiliyorduk. ICQ uzun bir süre bu iletişim dünyasını domine etmişti... diğer yandan Microsoft'un oyunun dışında kalması zaten düşünülemezdi! MSN Messenger ya da Windows Live Messenger eminim şu anda birçoğunuzun halen majör mesajlaşma yazılımı olarak masaüstünüde durmakta. Geliş tarihini hatırlamıyorum ama messenger'a video seçeneği eklendiğinde, yazıştığımız insanı gördüğümüzde de bir “vay” demiştim.
Teknoloji ilerliyor, insanlar yazının başında da bahsettiğimiz gibi "iletişim" için farklı yollar seçmeye başlıyordu. Bugün Hindistan'daki ortağımla Skype'dan görüntülü olarak konuşabilmekteyim. Fakat tüm bunlar yaşanırken başka bir ihtiyaç da mesajlaşmaya paralel olarak gelişiyordu; "sosyalleşme".
Sosyalleşme ve Networking (Kişisel Ağ)
Bu noktada insanlar "kendilerinden" olan ya da "aynı amaçları" olan insanlara internet dünyasında buluşmaya başladılar. Bu aynı okulda okuyan insanların bir araya geldikleri küçük online networklerden tutun arkadaş sitelerine uzanan geniş bir yelpazeyi oluşturan "online network"lerin, "community site"ları hayatımıza getirdi.
Kendimi internetin dünyadaki gelişmesi konusunda fazla ahkam kesecek yeterlilikte görmüyorum çünkü bu konuda yeterli araştırma yapmış biri değilim. Ancak Türkiye'de yaşanan sürecin bir parçası olan ve deneyimlemiş bir olarak ülkemizdeki gelişimi aktarmak istiyorum.
Yanılmıyorsam ilk gruplaşmalar o dönemin önemli oyuncuları olan ISP(Internet Service Provider)'lerin (Superonline, MyNet, E-Kolay, Ixir) sitelerinde başladı. Superonline=Internet olduğu dönemden bahsediyorum :) (56K dial-up bağlantı sağlıyordu bu şirketler) Bu noktada Ixir’in CHIVI’si ilk projelerden birisiydi. Ve tabii ki ekşi sözlük! Dünyanın en eski sosyal ağlarından birisi olabilir mi acaba?
Bu süreçde biz Türkiye'de hep yurtdışındaki trendleri, yenilikleri takip eden bir konumda olduk, halen de öyleyiz. ICQ, mIRC gibi programları kullananlar zaten bu tip yeniliklere hazırdı, açtı. Forumlar, arkadaşlık siteleri çığ gibi büyüdü ve tamamının ilham kaynağı yurtdışındaki örnekleriydi.
2004 yılının başında hayatımıza Yonja girdi. Şubat 2004'de kuzenimin önerisiyle üye olduğumda Yonja'nın üye sayısı yanlış hatırlamıyorsam 1.500-2.000 kişiydi. Biz bizeydik aslında. İş arkadaşlarımız, dostlarımız oradaydı. Yıllardır görüşmediğimiz, izlerini kaybettiğimiz insanları bulduk ekledik profilimize. Keyfiliydi, her gün hadi bilemediniz haftada en az 3-4 defa girip zaman geçiriyorduk sitede. Sonra bir anda Yonja çılgınlığı başladı ve bugün üye sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Bu yazıyı yazmak için aylar sonra girdiğimde profilimde şöyle bir bilgi vardı; “61 arkadaşınız üzerinden 4,558,374 kişiye bağlısınız. (Arkadaş sayımdaki düşüş Yonja'yı terk eden insanların oranı hakkında bana bir bilgi vermekte zaten) Şu anda 22,906 Yonja üyesi Online” Bu bana Bir şey ifade ediyor mu? Kesinlikle hayır zira Yonja benim için miadını doldurmuştur. Buradaki aktif kitle bir marka için hedef kitle midir? Tartışılır...
Aynı dönemde 80630 çok daha başarılı bir yönetimle daha kapalı bir community yarattı. (İlk üyeliğimin şifresini vs unuttuğum ve bir daha geri alamadığım için üzülmüştüm bile) 80630 kullanıcılar için daha sonuç odaklı bir siteydi ;) Bugün eski popülerliğini yitirmiş olsa da halen insanların takıldığı bir yer olmaya devam etmekte. Markalar online medya planlamalarında halen 80630'a yer verebilmekte. Türkiye’de kadın/erkek oranının kadının %60 olduğu tek yer sanırım hala 80630 :)
Bunları yazıp-konuşurken Siberalem'den bahsetmeden elbette olmaz. Ama ben Metin Solmaz ve çalışma arkadaşlarının son projesine değinmek isterim. Gayet.Net, adı üzerinde insanların net bir amaçla üye oldukları, arkadaş edindikleri, birbirlerine sevgililer gününde ücreti karşılığı sanal çiçek gönderdikleri, testler doldurarak ne kadar zeki olduklarını eşe dosta duyurdukları son dönemin başarılı sitelerinden. Gayet.net büyüdü ve başarılı bir proje olarak farklı bir segmente yerini aldı. Sonra Hibrid yapılar çıktı ortaya... Avea'nın Patlican'ı buna son örnek mesela. Haber, müzik, arkadaşlık, astroloji, üyelere özel indirimler, filmlerin özel gösterimlerine davetiyeler vb birçok avantajı topluca sunmakta, iyi de yapmakta. Beni en çok Dominos kampanyası enterese etti, Domino's un dönerli pizzasını bir kez tadın beğenmezseniz bir daha yemezsiniz.
Web 2.0 etkisi
Tüm bunlar olup biterken Web 2.0 kavramı ve etkileri birçok şeyi değiştirdi. Yurtdışında ise Flickr, Myspace gibi insanların kendilerinden birşey paylaştıkları siteler ortaya çıkarken Türkiye'de “User Generated Content” ile “Community” kavramını başarılı bir şekilde birleştiren Sosyomat girdi hayatımıza. Site bize sadece ahkam kesebileceğimiz ve kişileri “tag”liyebileceğimiz, yani etiket yapıştırabildiğimiz bir platform sunuyordu. Keyfiliydi! Tıpki Yonja'da olduğu gibi hergün girer bakar olduk, bizimle aynı konulara ilgi duyan inasanlara tanıştık, yazıştık. Öyle bir noktaya geldi ki yeni üye alımı durduruldu ve kapasite artırımına gidildi. Herşey gayet iyi gidiyordu... aslında halen de gitmekte fakat geçtiğimiz ay “yenilenen” Sosyomat şimdi karmaşıklaştı, insanlar yollarını bulamaz oldu. Neyi nereye yazacağımızı, nereye ahkam keseceğimizi bilemeden dolanır olduk. Sosyomat yönetimine buradan bir mesaj vermek isterim; “Simple is better!”
Facebook
Şimdi bir Facebook çılgınlığı yaşanmakta. Özellikle şu son 1 ayda ben dahil birçok insan Facebook ailesine katıldı. Facebook'u aylar önce duyup da niye üye olmadın sorusuna çok basit bir cevap veriyorum; o zaman benim dünyamdan kimse üye değildi ve benim “benden” olmayan insanlarla (Örneğin New Jersey'den Caroline) neyi ne kadar paylaşabiliridim? Üye profillerini dolanıp arkadaşlarımı, tanıdıklarımı ekleyerekten an itibariyle 218 kişilik bir networküm olduğunu ve davet ettiğim arkadaşlarımla birlikte yakında bu sayının artacağını düşünürsek “hedef kitlem olan gençlere ve genç yetişkinlere nasıl ulaşırım” sorusunu soran marka müdürlerine cevabı da vermiş oluyoruz.
Facebook sadece insan network’u olmasıyla değil, Facebook Apps dediğimiz küçük uygulamalarıyla interaktif bir arkadaşlık süreç yarattı. Şimdi birbirimizi HUG ediyor, Bira gönderiyor ve eğleniyoruz. Hatta Osmanlı POKE’si gibi tamamen türk ürünü şeyler de çıktı! İGOA olarak bu konuda eylemlerimiz olacak ;)
Next?
Bunun cevabını verebilen kişi zaten başarıyı yakalayacak ve zengin olacaktır! O yüzden anlamsız ahkamlar kesmek manasız gelmekte.
Ancak bir marka ya da kurumsal iletişim sorumlusu olarak bu yazıyı okuyorsanız naçizane tavsiyem markanızı ülkemizde sayıları (daha doğrusu bu işi hakkıyla yapabilen) 5-6 olan "interaktif ajans"lardan birine emanet etmenizdir ki her zaman bir adım önde olun, doğru bir strateji ile online mecrayı markanız için en iyi ve etkili şekilde kullanabilin...
Bu arada aramızda (yeni nesil interaktif ajanslar yani) trendleri en sıkı takip eden Alemşah'ın hakkını teslim edelim.
İnternet ve İletişim
İnternetin gelişmesi ile insanlar bana göre en temel ihtiyaçlarından bir olan "iletişim" için yeni bir platforma kavuştu. İlk önümüze gelen yenilik "email" oldu. Şahsen ilk mail adresimi yanılmıyorsam 1995 yılında http://www.lycos.com/ 'dan almıştım ve ABD'ye eğitim için giden arkadaşlarımla yazışıyordum. Ne müthiş bir olaydı! Kısa zaman içinde herkesin bir email adresi oldu... Hoş bence elle yazılmış, zarfının üstünde pulu ile “normal” bir mektubun yeri ayrıdır, o başka bir tartışma konusu.
Sonrasında insanların hayatına mIRC girdi... IRC (Internet Relay Chat) insanlara internet üzerinden anında mesajlaşma imkanı sunuyordu. Yani email yaz, gönder, cevabını bekle, cevap yaz vs yerine tıkır tıkır yazışmaya başlamıştık. Kabul etmek lazım ki kullanıcı dostu değildi ama o tarihlerde bunun bir önemi de yoktu. Bunun devamında hikayesini 2007 yılında Doğan Yayın Holding'in düzenlediği "Buluşma" etkinliğinde bizzat kurucusu Joseph Vardi'den dinlediğim, internet tarihinin belki de en başarılı programlarından biri olan ICQ geldi. Artık yazışmanın öesinde “ooo”, “a aa” diyebiliyorduk. ICQ uzun bir süre bu iletişim dünyasını domine etmişti... diğer yandan Microsoft'un oyunun dışında kalması zaten düşünülemezdi! MSN Messenger ya da Windows Live Messenger eminim şu anda birçoğunuzun halen majör mesajlaşma yazılımı olarak masaüstünüde durmakta. Geliş tarihini hatırlamıyorum ama messenger'a video seçeneği eklendiğinde, yazıştığımız insanı gördüğümüzde de bir “vay” demiştim.
Teknoloji ilerliyor, insanlar yazının başında da bahsettiğimiz gibi "iletişim" için farklı yollar seçmeye başlıyordu. Bugün Hindistan'daki ortağımla Skype'dan görüntülü olarak konuşabilmekteyim. Fakat tüm bunlar yaşanırken başka bir ihtiyaç da mesajlaşmaya paralel olarak gelişiyordu; "sosyalleşme".
Sosyalleşme ve Networking (Kişisel Ağ)
Bu noktada insanlar "kendilerinden" olan ya da "aynı amaçları" olan insanlara internet dünyasında buluşmaya başladılar. Bu aynı okulda okuyan insanların bir araya geldikleri küçük online networklerden tutun arkadaş sitelerine uzanan geniş bir yelpazeyi oluşturan "online network"lerin, "community site"ları hayatımıza getirdi.
Kendimi internetin dünyadaki gelişmesi konusunda fazla ahkam kesecek yeterlilikte görmüyorum çünkü bu konuda yeterli araştırma yapmış biri değilim. Ancak Türkiye'de yaşanan sürecin bir parçası olan ve deneyimlemiş bir olarak ülkemizdeki gelişimi aktarmak istiyorum.
Yanılmıyorsam ilk gruplaşmalar o dönemin önemli oyuncuları olan ISP(Internet Service Provider)'lerin (Superonline, MyNet, E-Kolay, Ixir) sitelerinde başladı. Superonline=Internet olduğu dönemden bahsediyorum :) (56K dial-up bağlantı sağlıyordu bu şirketler) Bu noktada Ixir’in CHIVI’si ilk projelerden birisiydi. Ve tabii ki ekşi sözlük! Dünyanın en eski sosyal ağlarından birisi olabilir mi acaba?
Bu süreçde biz Türkiye'de hep yurtdışındaki trendleri, yenilikleri takip eden bir konumda olduk, halen de öyleyiz. ICQ, mIRC gibi programları kullananlar zaten bu tip yeniliklere hazırdı, açtı. Forumlar, arkadaşlık siteleri çığ gibi büyüdü ve tamamının ilham kaynağı yurtdışındaki örnekleriydi.
2004 yılının başında hayatımıza Yonja girdi. Şubat 2004'de kuzenimin önerisiyle üye olduğumda Yonja'nın üye sayısı yanlış hatırlamıyorsam 1.500-2.000 kişiydi. Biz bizeydik aslında. İş arkadaşlarımız, dostlarımız oradaydı. Yıllardır görüşmediğimiz, izlerini kaybettiğimiz insanları bulduk ekledik profilimize. Keyfiliydi, her gün hadi bilemediniz haftada en az 3-4 defa girip zaman geçiriyorduk sitede. Sonra bir anda Yonja çılgınlığı başladı ve bugün üye sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Bu yazıyı yazmak için aylar sonra girdiğimde profilimde şöyle bir bilgi vardı; “61 arkadaşınız üzerinden 4,558,374 kişiye bağlısınız. (Arkadaş sayımdaki düşüş Yonja'yı terk eden insanların oranı hakkında bana bir bilgi vermekte zaten) Şu anda 22,906 Yonja üyesi Online” Bu bana Bir şey ifade ediyor mu? Kesinlikle hayır zira Yonja benim için miadını doldurmuştur. Buradaki aktif kitle bir marka için hedef kitle midir? Tartışılır...
Aynı dönemde 80630 çok daha başarılı bir yönetimle daha kapalı bir community yarattı. (İlk üyeliğimin şifresini vs unuttuğum ve bir daha geri alamadığım için üzülmüştüm bile) 80630 kullanıcılar için daha sonuç odaklı bir siteydi ;) Bugün eski popülerliğini yitirmiş olsa da halen insanların takıldığı bir yer olmaya devam etmekte. Markalar online medya planlamalarında halen 80630'a yer verebilmekte. Türkiye’de kadın/erkek oranının kadının %60 olduğu tek yer sanırım hala 80630 :)
Bunları yazıp-konuşurken Siberalem'den bahsetmeden elbette olmaz. Ama ben Metin Solmaz ve çalışma arkadaşlarının son projesine değinmek isterim. Gayet.Net, adı üzerinde insanların net bir amaçla üye oldukları, arkadaş edindikleri, birbirlerine sevgililer gününde ücreti karşılığı sanal çiçek gönderdikleri, testler doldurarak ne kadar zeki olduklarını eşe dosta duyurdukları son dönemin başarılı sitelerinden. Gayet.net büyüdü ve başarılı bir proje olarak farklı bir segmente yerini aldı. Sonra Hibrid yapılar çıktı ortaya... Avea'nın Patlican'ı buna son örnek mesela. Haber, müzik, arkadaşlık, astroloji, üyelere özel indirimler, filmlerin özel gösterimlerine davetiyeler vb birçok avantajı topluca sunmakta, iyi de yapmakta. Beni en çok Dominos kampanyası enterese etti, Domino's un dönerli pizzasını bir kez tadın beğenmezseniz bir daha yemezsiniz.
Web 2.0 etkisi
Tüm bunlar olup biterken Web 2.0 kavramı ve etkileri birçok şeyi değiştirdi. Yurtdışında ise Flickr, Myspace gibi insanların kendilerinden birşey paylaştıkları siteler ortaya çıkarken Türkiye'de “User Generated Content” ile “Community” kavramını başarılı bir şekilde birleştiren Sosyomat girdi hayatımıza. Site bize sadece ahkam kesebileceğimiz ve kişileri “tag”liyebileceğimiz, yani etiket yapıştırabildiğimiz bir platform sunuyordu. Keyfiliydi! Tıpki Yonja'da olduğu gibi hergün girer bakar olduk, bizimle aynı konulara ilgi duyan inasanlara tanıştık, yazıştık. Öyle bir noktaya geldi ki yeni üye alımı durduruldu ve kapasite artırımına gidildi. Herşey gayet iyi gidiyordu... aslında halen de gitmekte fakat geçtiğimiz ay “yenilenen” Sosyomat şimdi karmaşıklaştı, insanlar yollarını bulamaz oldu. Neyi nereye yazacağımızı, nereye ahkam keseceğimizi bilemeden dolanır olduk. Sosyomat yönetimine buradan bir mesaj vermek isterim; “Simple is better!”
Şimdi bir Facebook çılgınlığı yaşanmakta. Özellikle şu son 1 ayda ben dahil birçok insan Facebook ailesine katıldı. Facebook'u aylar önce duyup da niye üye olmadın sorusuna çok basit bir cevap veriyorum; o zaman benim dünyamdan kimse üye değildi ve benim “benden” olmayan insanlarla (Örneğin New Jersey'den Caroline) neyi ne kadar paylaşabiliridim? Üye profillerini dolanıp arkadaşlarımı, tanıdıklarımı ekleyerekten an itibariyle 218 kişilik bir networküm olduğunu ve davet ettiğim arkadaşlarımla birlikte yakında bu sayının artacağını düşünürsek “hedef kitlem olan gençlere ve genç yetişkinlere nasıl ulaşırım” sorusunu soran marka müdürlerine cevabı da vermiş oluyoruz.
Facebook sadece insan network’u olmasıyla değil, Facebook Apps dediğimiz küçük uygulamalarıyla interaktif bir arkadaşlık süreç yarattı. Şimdi birbirimizi HUG ediyor, Bira gönderiyor ve eğleniyoruz. Hatta Osmanlı POKE’si gibi tamamen türk ürünü şeyler de çıktı! İGOA olarak bu konuda eylemlerimiz olacak ;)
Next?
Bunun cevabını verebilen kişi zaten başarıyı yakalayacak ve zengin olacaktır! O yüzden anlamsız ahkamlar kesmek manasız gelmekte.
Ancak bir marka ya da kurumsal iletişim sorumlusu olarak bu yazıyı okuyorsanız naçizane tavsiyem markanızı ülkemizde sayıları (daha doğrusu bu işi hakkıyla yapabilen) 5-6 olan "interaktif ajans"lardan birine emanet etmenizdir ki her zaman bir adım önde olun, doğru bir strateji ile online mecrayı markanız için en iyi ve etkili şekilde kullanabilin...
18 Ağustos 2007
Her insanın mayoyla çalışma hakkı vardır!
Yazının başlığı aslında bugün (18 Ağustos 2007) Sabah Gazetesinde iGOA ile ilgili çıkan haberin başlığı :)
"Bir iş düşünün... 'Ofis'iniz mango ağaçlarının altında. Çıplak ayaklarla, hamakta sallanarak çalışıyorsunuz. İki haftada bir masaj günü var. İşe mayoyla gidebiliyor, ulaşım için şirketin verdiği Scooter'ları kullanıyorsunuz. Şirket size ayrıca 'cennet'te bir ev, ve ola ki sıkılırsanız diye üç ayda bir ülkenize gidiş-dönüş bileti de sağlıyor.
Bahsettiğim cennet, Hindistan'ın 'sayfiye' eyaleti Goa. Şirket ise Ozan Coşkun, Borga Dinçler ve Muzaffer Malkoç'un kurduğu interaktif reklam ajansı, iGOA."
Yazının devamı için Sabah Gazetesi'ne linkimizi verelim >>>
iGOA - Let's GOA
"Bir iş düşünün... 'Ofis'iniz mango ağaçlarının altında. Çıplak ayaklarla, hamakta sallanarak çalışıyorsunuz. İki haftada bir masaj günü var. İşe mayoyla gidebiliyor, ulaşım için şirketin verdiği Scooter'ları kullanıyorsunuz. Şirket size ayrıca 'cennet'te bir ev, ve ola ki sıkılırsanız diye üç ayda bir ülkenize gidiş-dönüş bileti de sağlıyor.
Bahsettiğim cennet, Hindistan'ın 'sayfiye' eyaleti Goa. Şirket ise Ozan Coşkun, Borga Dinçler ve Muzaffer Malkoç'un kurduğu interaktif reklam ajansı, iGOA."
Yazının devamı için Sabah Gazetesi'ne linkimizi verelim >>>
iGOA - Let's GOA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)