22 Haziran 2008

Cannes Cyber Lions

Her yıl düzenlenen ve reklamcılığın Oscarları olarak kabul edilen Cannes Lions bu yıl 55nci kez düzenlendi. Reklamcılığın hemen hemen her dalında çeşitli ödüller sahiplerini buldu. İnteraktif Ajanslar olarak bizim ilgilendiğimiz kısmı elbette Cyber Lions. Her sene ödül alan ve short list'e kalan işler incelenir, dünyada neler oluyor, neler yapılıyor bakılır. Şahsi düşüncem Türkiye'de faaliyet gösteren İnteraktif Ajanslar içinden burada yarışabilecek 3-5 tane vardır ve ne yazık ki henüz ödül alabilecek bir noktaya gelemedik.

Bunun çeşitli sebepleri var elbette... Reklamverenlerin daha yeni yeni online mecrayı ciddiye almaya başlamaları ve buna bağlı olarak bütçesel anlamda halen istenilen noktalara gelinememesi, interaktif projeler için yeterli zamanın verilmemesi ve bunlara bağlı olarak İnteraktif Ajansların hayallerini, yaratıcılıklarını istedikleri gibi ortaya koyamamaları sayılabilir. Ancak birileri çıkıp bunu tüm zorluklara rağmen başarmalı ve başaracaktır da!

Ben buna inanıyorum... bir gün, hatta yakın gelecekte Türkiye'den bir İnteraktif Ajans bir Cyber Lion alacaktır. Bu elbette zaman alan bir iş, bir süreç... zaman ve emek istiyor. İşte o gün, tıpkı 2000'de Galatasaray'ın UEFA kupasını aldığında olduğu gibi "çıta" yükselecek, başarı ve başarısızlık kavranları yeniden ele alınacak ve her şey çok farklı olacak. O güne gelene kadar takibe devam! http://www.canneslions.com/winners/cyber/ 

iGOA - Let's GOA!

26 Mayıs 2008

IP - İnteraktif Pazarlama Dergisi

Nihayet artık bizim de, interaktif ajansların da sektörel bir yayını oldu! :)

Marketing Türkiye'nin sektörel yayın yaratma konusunda başlattığı yanılmıyorsam 3ncü girişim bu. IP'ye başarılar diliyorum. Eminim zamanla daha da gelişecek, objektif, bilgilendirici ve sektör tarafından sahiplenecek bir dergi olacak. Son sayısında dikkatimi çeken sayfalar Interactive Advertising Bureau (IAB) Türkiye başkanı Levent Erden ile yapılan söyleşinin yer aldıkları oldu.

Aslında uzun zamandır birbirlerini tanıyan İnteraktif Ajanslar olarak tıpkı Reklamcılar Derneği gibi bir yapımız olması, sektörde belirli standartları oturtmamız gerektiği konusunda konuşup tartışırdık. Umarım RD ile dirsek temasında olan IAB Türkiye, söyleşinin başlığında yazıldığı gibi sektörün buz kıranı olur. IP'nin bir başka haberinde denildiği gibi "Gelecek İnternettir"... peki siz ne kadar hazırsınız? Marka yöneticisi olarak halen bütçenizin % kaçını internete ayırıyor, bu mecraya yatırım yapıyorsunuz? Kullanıcı olarak internet hayatınızın ne kadar içerisinde?

13 Mart 2008

İnteraktif Ajanslar ve Reklam Ajansları

Başta Reklam Ajanslar, bizim tabirimizle offline ya da klasik ajanslar iki konuda düşüncelerini radikal biçimde değiştirmeye başladılar, başlıyorlar...

Birincisi internetin, yani online mecranın günümüzdeki önemi ve değeri. İkincisi ise online mecranın ajans içinde kurulacak ufak bir departman veya bir kardeş şirket açarak yürütülemiyeceği gerçeği. 

Online Mecranın / İnternetin Önemi Çok düz bir bakış açısından yaklaşalım. Bundan 3-4 yıl önce Türkiye'de internete erişimi olan kişi sayısı yaklaşık 10 milyon, bu kişilerin de sadece 1-2 milyonu ADSL kullanıcısıydı. Standart bağlantı hızı 256K maksimum bağlantı hızı ise 1GB. Peki bugün ne noktadayız? İnternete ulaşım imkanı olan kişi sayısı 20 milyonu aştı ve daha da önemlisi bunların çoğu ADSL kullanıcısı ve bağlantı hızı minimum 1GB. Yani teknolojik anlamda büyük gelişme var. Bir diğer etken ise hedef kitlenin her geçen gün gençleşmesi ve kitlenin internet ile büyüyen bir nesil olmaya başlaması. Yani bir başka deyişle; günlük gazete okuyan, aylık dergilerden bir-iki tanesini eline alan, çizgi üstü TV kanallarını seyreden hemen hemen herkes internette. Azı yok fazlası var. 
  
İnteraktif Ajans Kurmanın Zorluğu Bir interaktif ajansın kaliteli ve başarılı üretim yapabilmesi için yönetim kadrosu ve kreatif direötör dışında bazı temel çalışanlara şiddetle ihtiyacı bulunmakta. Bunlar; tasarımcılar, actionscriptc kodcular ve programcılar. Üstelik bu arkadaşların yetenekli, tecrübeli ve kendini geliştirebileni makbul. Lakin Türkiye'de bu arkadaşlar o kadar az ve üniversitelerimizde ilgili bölümleri yeni yeni açıldığı için ciddi bir insan kaynağı sıkıntısı mevcut. Mesela benim bildiğim kadarıyla topu topu 5-6 tane actionscript kodcumuz, 3-4 tane de kreatif direktörümüz var. Peki bunca interaktif ajans varken yenileri bu elemanları nereden bulacak? Transfer yolu her zaman açık ama bu da bir kısır döngü zira bugün sizin 3 kuruş fazla maaş vererek kandırdığınız kişiyi bir başka oluşum 2 kuruş daha fazla vererek transfer edebilir ;)

Nereye varıyoruz? Herkes kendi işini yapacak, kendi alanı olmayan hizmetler için o işi yapan ile işbirliğine gidecek. Bu işbirliğinin seviyesi interaktif ajans havuzu oluşturup projeler göre outsource etmekten tutun seçilen interaktif ajansa ortaklığa kadar gidebilen seçenekler yelpazeside bir nokta olacaktır. Önemli olan birlikte çalışabilme kültürünün oluşması ve karşılıklı saygı ve anlayış içerisinde birlikte yürümek.

Çözüm? Biz iGOA olarak insan kaynağı problemini Hindistan'da Goa'da ofis açarak çözdük. Hintli programcılarımıza ek olarak Goa'da yaşamak isteyen, yurtdışından yetenekli web tasarımcıları ve programcıları da aramıza katılmakta. Şu anda 11 Türk dışında 7 Hintli, 2 Brezilyalı, 1 İsveçli ve 1 Fransız çalışanımız var. Ajanslarla işbirliği konusunda da ciddi oluşumlar mevcut. Halihazırda 2 klasik reklam ajansına online projelerinde yardım etmekteyiz ve 3ncüsü de yolda. Demek ki olabiliyormuş :) Bir gerçek var ki online mecra öyle veya böyle yoluna devam edecek, büyüyecek, gelişecek. Bu oyunun ne kadar içinde olursanız, ne kadar hakim olursanız ileride o kadar kazançlı olacak.

27 Şubat 2008

Reklamveren, TV’den uzaklaşıyor!

Reklamveren, TV’den uzaklaşıyor da nereye gidiyor diye soranlara güzel bir yanıt Marketing Türkiye'de okuduğum bir haberden geliyor;

National Association of Advertisers ve Forrester Research tarafından yapılan araştırmaya göre pazarlamacılar, son iki yılda televizyon reklamlarının etkisinin iyice azaldığını düşünüyor. Ankete göre, penetrasyonu yüzde 25’e yaklaşan DVR teknolojisi sayesinde reklamverenler, TV reklamı harcamalarını azaltmaya başlıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 28’i, çalıştıkları medya ajanslarının, TV mecrasındaki değişimler karşısında gerekeni yapamadığı görüşünde. Araştırma ayrıca, reklamcıların yarısının, DVR ve VOD programlarıyla çalışacak yeni reklam yöntemleri üzerinde denemeler yaptığını ortaya koyuyor. Katılımcıların yüzde 87’si ise bu yıl online mecraya daha fazla harcama yapacağını ifade ediyor. Her ne kadar online mecra reklam bütçelerinden henüz yeteri kadar pay alamasa da dünyada ve ülkemizde bu yönde ciddi gelişmeler var. Elbette bu gelişme altyapının gelişmesi ve internet yaygınlığının (penetration) artması da etken.

25 Kasım 2007

İnteraktif Pazarlama Zirvesi 2007

Sektörümüzü buluşturan önemli etkinliklerden biri olan İnteraktif Pazarlama Zirvesi bu sene 28 Kasım 2007 tarihinde Hilton Convention Center'da gerçekleşiyor... Bu seneki zirvenin konusu "İnteraktifin sihri ne?" MMI tarafından organize edilen zirveye katılım ve detaylı bilgi için tıklayınız

06 Ekim 2007

Sosyalleşme ve Networking

Bundan sanırım 1 yıl önce gerçekleşen bir Mobile Monday (MoMo) buluşmasında Alemşah'ın internet dünyası ve Web 2.0 konusunda yaptığı sunumda rastladığım Facebook'un ülkemizde de bu kadar popüler olabileceğini ya da Sosyomat'ın Web 2.0 akımını kullanan ve başarılı olan bir community sitesi olacağını kim bilebilirdi?

Bu arada aramızda (yeni nesil interaktif ajanslar yani) trendleri en sıkı takip eden Alemşah'ın hakkını teslim edelim.

İnternet ve İletişim

İnternetin gelişmesi ile insanlar bana göre en temel ihtiyaçlarından bir olan "iletişim" için yeni bir platforma kavuştu. İlk önümüze gelen yenilik "email" oldu. Şahsen ilk mail adresimi yanılmıyorsam 1995 yılında http://www.lycos.com/ 'dan almıştım ve ABD'ye eğitim için giden arkadaşlarımla yazışıyordum. Ne müthiş bir olaydı! Kısa zaman içinde herkesin bir email adresi oldu... Hoş bence elle yazılmış, zarfının üstünde pulu ile “normal” bir mektubun yeri ayrıdır, o başka bir tartışma konusu.

Sonrasında insanların hayatına mIRC girdi... IRC (Internet Relay Chat) insanlara internet üzerinden anında mesajlaşma imkanı sunuyordu. Yani email yaz, gönder, cevabını bekle, cevap yaz vs yerine tıkır tıkır yazışmaya başlamıştık. Kabul etmek lazım ki kullanıcı dostu değildi ama o tarihlerde bunun bir önemi de yoktu. Bunun devamında hikayesini 2007 yılında Doğan Yayın Holding'in düzenlediği "Buluşma" etkinliğinde bizzat kurucusu Joseph Vardi'den dinlediğim, internet tarihinin belki de en başarılı programlarından biri olan ICQ geldi. Artık yazışmanın öesinde “ooo”, “a aa” diyebiliyorduk. ICQ uzun bir süre bu iletişim dünyasını domine etmişti... diğer yandan Microsoft'un oyunun dışında kalması zaten düşünülemezdi! MSN Messenger ya da Windows Live Messenger eminim şu anda birçoğunuzun halen majör mesajlaşma yazılımı olarak masaüstünüde durmakta. Geliş tarihini hatırlamıyorum ama messenger'a video seçeneği eklendiğinde, yazıştığımız insanı gördüğümüzde de bir “vay” demiştim.

Teknoloji ilerliyor, insanlar yazının başında da bahsettiğimiz gibi "iletişim" için farklı yollar seçmeye başlıyordu. Bugün Hindistan'daki ortağımla Skype'dan görüntülü olarak konuşabilmekteyim. Fakat tüm bunlar yaşanırken başka bir ihtiyaç da mesajlaşmaya paralel olarak gelişiyordu; "sosyalleşme".

Sosyalleşme ve Networking (Kişisel Ağ)

Bu noktada insanlar "kendilerinden" olan ya da "aynı amaçları" olan insanlara internet dünyasında buluşmaya başladılar. Bu aynı okulda okuyan insanların bir araya geldikleri küçük online networklerden tutun arkadaş sitelerine uzanan geniş bir yelpazeyi oluşturan "online network"lerin, "community site"ları hayatımıza getirdi.

Kendimi internetin dünyadaki gelişmesi konusunda fazla ahkam kesecek yeterlilikte görmüyorum çünkü bu konuda yeterli araştırma yapmış biri değilim. Ancak Türkiye'de yaşanan sürecin bir parçası olan ve deneyimlemiş bir olarak ülkemizdeki gelişimi aktarmak istiyorum.

Yanılmıyorsam ilk gruplaşmalar o dönemin önemli oyuncuları olan ISP(Internet Service Provider)'lerin (Superonline, MyNet, E-Kolay, Ixir) sitelerinde başladı. Superonline=Internet olduğu dönemden bahsediyorum :) (56K dial-up bağlantı sağlıyordu bu şirketler) Bu noktada Ixir’in CHIVI’si ilk projelerden birisiydi. Ve tabii ki ekşi sözlük! Dünyanın en eski sosyal ağlarından birisi olabilir mi acaba?

Bu süreçde biz Türkiye'de hep yurtdışındaki trendleri, yenilikleri takip eden bir konumda olduk, halen de öyleyiz. ICQ, mIRC gibi programları kullananlar zaten bu tip yeniliklere hazırdı, açtı. Forumlar, arkadaşlık siteleri çığ gibi büyüdü ve tamamının ilham kaynağı yurtdışındaki örnekleriydi.

2004 yılının başında hayatımıza Yonja girdi. Şubat 2004'de kuzenimin önerisiyle üye olduğumda Yonja'nın üye sayısı yanlış hatırlamıyorsam 1.500-2.000 kişiydi. Biz bizeydik aslında. İş arkadaşlarımız, dostlarımız oradaydı. Yıllardır görüşmediğimiz, izlerini kaybettiğimiz insanları bulduk ekledik profilimize. Keyfiliydi, her gün hadi bilemediniz haftada en az 3-4 defa girip zaman geçiriyorduk sitede. Sonra bir anda Yonja çılgınlığı başladı ve bugün üye sayısı milyonlarla ifade ediliyor. Bu yazıyı yazmak için aylar sonra girdiğimde profilimde şöyle bir bilgi vardı; “61 arkadaşınız üzerinden 4,558,374 kişiye bağlısınız. (Arkadaş sayımdaki düşüş Yonja'yı terk eden insanların oranı hakkında bana bir bilgi vermekte zaten) Şu anda 22,906 Yonja üyesi Online” Bu bana Bir şey ifade ediyor mu? Kesinlikle hayır zira Yonja benim için miadını doldurmuştur. Buradaki aktif kitle bir marka için hedef kitle midir? Tartışılır...

Aynı dönemde 80630 çok daha başarılı bir yönetimle daha kapalı bir community yarattı. (İlk üyeliğimin şifresini vs unuttuğum ve bir daha geri alamadığım için üzülmüştüm bile) 80630 kullanıcılar için daha sonuç odaklı bir siteydi ;) Bugün eski popülerliğini yitirmiş olsa da halen insanların takıldığı bir yer olmaya devam etmekte. Markalar online medya planlamalarında halen 80630'a yer verebilmekte. Türkiye’de kadın/erkek oranının kadının %60 olduğu tek yer sanırım hala 80630 :)

Bunları yazıp-konuşurken Siberalem'den bahsetmeden elbette olmaz. Ama ben Metin Solmaz ve çalışma arkadaşlarının son projesine değinmek isterim. Gayet.Net, adı üzerinde insanların net bir amaçla üye oldukları, arkadaş edindikleri, birbirlerine sevgililer gününde ücreti karşılığı sanal çiçek gönderdikleri, testler doldurarak ne kadar zeki olduklarını eşe dosta duyurdukları son dönemin başarılı sitelerinden. Gayet.net büyüdü ve başarılı bir proje olarak farklı bir segmente yerini aldı. Sonra Hibrid yapılar çıktı ortaya... Avea'nın Patlican'ı buna son örnek mesela. Haber, müzik, arkadaşlık, astroloji, üyelere özel indirimler, filmlerin özel gösterimlerine davetiyeler vb birçok avantajı topluca sunmakta, iyi de yapmakta. Beni en çok Dominos kampanyası enterese etti, Domino's un dönerli pizzasını bir kez tadın beğenmezseniz bir daha yemezsiniz.

Web 2.0 etkisi

Tüm bunlar olup biterken Web 2.0 kavramı ve etkileri birçok şeyi değiştirdi. Yurtdışında ise Flickr, Myspace gibi insanların kendilerinden birşey paylaştıkları siteler ortaya çıkarken Türkiye'de “User Generated Content” ile “Community” kavramını başarılı bir şekilde birleştiren Sosyomat girdi hayatımıza. Site bize sadece ahkam kesebileceğimiz ve kişileri “tag”liyebileceğimiz, yani etiket yapıştırabildiğimiz bir platform sunuyordu. Keyfiliydi! Tıpki Yonja'da olduğu gibi hergün girer bakar olduk, bizimle aynı konulara ilgi duyan inasanlara tanıştık, yazıştık. Öyle bir noktaya geldi ki yeni üye alımı durduruldu ve kapasite artırımına gidildi. Herşey gayet iyi gidiyordu... aslında halen de gitmekte fakat geçtiğimiz ay “yenilenen” Sosyomat şimdi karmaşıklaştı, insanlar yollarını bulamaz oldu. Neyi nereye yazacağımızı, nereye ahkam keseceğimizi bilemeden dolanır olduk. Sosyomat yönetimine buradan bir mesaj vermek isterim; “Simple is better!

Facebook

Şimdi bir Facebook çılgınlığı yaşanmakta. Özellikle şu son 1 ayda ben dahil birçok insan Facebook ailesine katıldı. Facebook'u aylar önce duyup da niye üye olmadın sorusuna çok basit bir cevap veriyorum; o zaman benim dünyamdan kimse üye değildi ve benim “benden” olmayan insanlarla (Örneğin New Jersey'den Caroline) neyi ne kadar paylaşabiliridim? Üye profillerini dolanıp arkadaşlarımı, tanıdıklarımı ekleyerekten an itibariyle 218 kişilik bir networküm olduğunu ve davet ettiğim arkadaşlarımla birlikte yakında bu sayının artacağını düşünürsek “hedef kitlem olan gençlere ve genç yetişkinlere nasıl ulaşırım” sorusunu soran marka müdürlerine cevabı da vermiş oluyoruz.

Facebook sadece insan network’u olmasıyla değil, Facebook Apps dediğimiz küçük uygulamalarıyla interaktif bir arkadaşlık süreç yarattı. Şimdi birbirimizi HUG ediyor, Bira gönderiyor ve eğleniyoruz. Hatta Osmanlı POKE’si gibi tamamen türk ürünü şeyler de çıktı! İGOA olarak bu konuda eylemlerimiz olacak ;)

Next?

Bunun cevabını verebilen kişi zaten başarıyı yakalayacak ve zengin olacaktır! O yüzden anlamsız ahkamlar kesmek manasız gelmekte.

Ancak bir marka ya da kurumsal iletişim sorumlusu olarak bu yazıyı okuyorsanız naçizane tavsiyem markanızı ülkemizde sayıları (daha doğrusu bu işi hakkıyla yapabilen) 5-6 olan "interaktif ajans"lardan birine emanet etmenizdir ki her zaman bir adım önde olun, doğru bir strateji ile online mecrayı markanız için en iyi ve etkili şekilde kullanabilin...

18 Ağustos 2007

Her insanın mayoyla çalışma hakkı vardır!

Yazının başlığı aslında bugün (18 Ağustos 2007) Sabah Gazetesinde iGOA ile ilgili çıkan haberin başlığı :)

"Bir iş düşünün... 'Ofis'iniz mango ağaçlarının altında. Çıplak ayaklarla, hamakta sallanarak çalışıyorsunuz. İki haftada bir masaj günü var. İşe mayoyla gidebiliyor, ulaşım için şirketin verdiği Scooter'ları kullanıyorsunuz. Şirket size ayrıca 'cennet'te bir ev, ve ola ki sıkılırsanız diye üç ayda bir ülkenize gidiş-dönüş bileti de sağlıyor.

Bahsettiğim cennet, Hindistan'ın 'sayfiye' eyaleti Goa. Şirket ise Ozan Coşkun, Borga Dinçler ve Muzaffer Malkoç'un kurduğu interaktif reklam ajansı, iGOA."

Yazının devamı için Sabah Gazetesi'ne linkimizi verelim >>>

iGOA - Let's GOA